
Ruh hali: Salgın
Cüneyt Özdemir
Ne zaman kafamı başka yere çevirsem, 'Ben buradayım, bana bak!' der gibi kafamı
tutup kendisine çeviriyor.
'Çocuğum dur şurada biraz soluklanayım, sen git oyna oyuncaklarınla' desen de
dinlemeyen mızmız çocuk misali ilgi hep üzerinde olsun istiyor.
Nereye gidersen git karşında.
Evin ortasında, arabada yanında, işte dibinde, markette tam karşında.
Kaçacak yer kalmadı.
'Bir yıldır hala alışamadın mı?' diye sorarsanız, cevabım 'Alışamadım' olur
sevgili okur.
Çünkü tam artık aşılamayla birlikte 'Kara göründü!' demeye ramak kalmışken
yeniden kısmi kapanmak ne yalan söyleyeyim ümidimi kırdı.
Bu arada yanlış anlaşılmasın, gerek bireysel gerek toplumsal alınan her türlü
önleme uymamak gibi bir şey söz konusu değil.
Bu konuda kendim salgının en başından beri katı bir biçimde hareket ediyorum.
Etrafımdakiler zaman zaman abarttığımı düşünse de elimden gelen tek şey
bireysel ve toplumsal önlemlere sıkı sıkıya uymak.
Bu zamana kadar hem vicdanen hem de mantıken başka bir yol bulamadım açıkçası.
Kişisel olarak da artık olayın 'spiritüel' boyutu, aydınlanma kısmını falan da
geçtim.
Şairin 'Elde var hüzün' dediği gibi benim de elimde kala kala bıkkınlık kaldı.
Dümdüz bıkkınlık.
Dönüp dolaşıp, aynı noktaya gelmenin getirdiği bıkkınlık...
Kişisel olarak dış dünyaya edilecek hiçbir müdahale kalmadığında ortaya çıkan
bıkkınlık.
Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik, gide gide bir arpa boyu yol gittik.
Fazla karamsar olmak mizacıma ters ama yine de bir noktada kopuyorum.
Bıkkınlığın ucuna bir de belirsizliğin takılması zorluyor.
Öte yandan insan kendini garip bir ikilemin içinde buluyor.
Şikayetlenmeye salgının başından beri yoğun çalışma koşullarında çalışanlar
kadar hakkım var mı?
Salgın (şimdilik) beni ve ailemi ekonomik yönden etkilememişken, salgın
nedeniyle işsiz kalanlar kadar hakkım var mı?
Ailemden ve yakınlarımdan kimseyi 'koronavirüs'e kaptırmamışken, kaptıranlar
kadar hakkım var mı?
Bu ve benzeri sorular her gün aklımın bir köşesini tutuyor.
İşin içinden şimdilik ancak bireysel ve toplumsal tedbirlere uyarak çıkmaya
çalışıyorum.
Son olarak tutunduğum tek ümit dalı da 'aşı'.
Onda da ciddi oranlardaki aşı karşıtlığı ve tereddütlüğünü gördükçe dal
çatırdıyor.
Takip ettim kadarıyla aşı tereddütlüğünün nedeni bilgi eksikliği ve kirliliği.
Aşıyla ilgili en ufak bir şey için internete (çoğunlukla sosyal medyaya)
baktığınızda akıl almaz teoriler havada uçuşuyor.
Mikroçipler, genlerle oynama, etkisizlik, zenginleri zengin etme ve daha bir
sürü şey.
Bu -ne desem bilemediğim- teorileri sosyal medya hesaplarında uzun uzun anlatarak
destekleyen doktorlar da var, onlara da artık ne desem bilemiyorum.
Etkinliği bariz bir biçimde kanıtlanmış aşılara bir doktorun karşı olması
normal bir vatandaş olarak benim aklımın kestiği bir şey değil.
Sosyal medya platformları üzerinden insanları bu şekilde yönlendirmek meslek
etiğine ne kadar uygun bilemiyorum.
Siz yine de aşınızı olun sevgili okur, salgının sonunu getirmeye aday elimizdeki
tek silahı da kullanmamanın ya da kullanmaya direnç göstermenin sonuçları
hepimiz için de ağır olmaz mı zaten?
***
Bir süre önce size buradan veda etmiştim sevgili okur.
Ancak görünen o ki bir süre daha buralarda beraberiz.
Hayat işte her şey bir anda değişiyor.
Bu süreç de bize, okuyucularımızla aramızdaki bağın tahmin ettiğimizden daha da
kuvvetli olduğunu gösterdi, sağ olun var olun sevgili okur.
İyi günde de kötü günde de hep birlikte olmak dileğiyle'¦
Yalan yok sizi özlemiştim!