CHP'Lİ Vekil: Bütünşehir Zararlı

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, özel bir gazetenin okurlarıyla buluşmak amacıyla geldiği Edirne'de Süloğlu ilçesini ve Akardere Köyü'nü ziyaret ettikten sonra DİSK Trakya Bölge Temsilciliği konferans salonunda düzenlenen toplantıya katıldı. Sarıbal, toplantıda Edirne'nin gündeminde yer alan bütünşehir, kentsel dönüşüm, hayvancılık ve tarım konularında açıklamalarda bulundu. Sarıbal, açıklamalarında 'Ne büyükşehir olsun ne de bütünşehir olsun. Tümü zararlıdır. Yönetimin ve hizmetin yerelden gitmesi gerekir' dedi.

CHP'Lİ Vekil: Bütünşehir Zararlı
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, özel bir gazetenin okurlarıyla buluşmak amacıyla geldiği Edirne ili Süloğlu ilçesini ve Akardere Köyü'nü ziyaret etti. Sarıbal, ziyaretlerinin ardından DİSK Trakya Bölge Temsilciliği konferans salonunda düzenlenen gazete okurları ile buluşma toplantısında Edirne'nin gündeminde olan bütünşehir, kentsel dönüşüm ve hayvancılık konularında açıklamalarda bulundu. Yazar Barış İnce'nin de konuşmacı olarak katıldığı etkinlikte açıklamalarda bulunan Sarıbal, toplantıda Edirne'nin de gündeminde olan bütünşehir yasasının sorulması üzerine açıklama yaparak; 'Bursa'da 10 yıl belediye meclis üyeliği yaptım. Büyükşehir, Bursa'da ilk olarak 2004 yılında çıktı. 2005 yılında hayata geçti. Kent merkezine 30 kilometrelik bir hat çizilmişti. 30 kilometrelik yarıçapta olan bütün belediye alanları büyükşehire girdi. Küçük belediyenin gelirlerinden, özellikle iller bankası gelirlerinden yüzde 45'i de büyükşehire aktarıldı. Bu hoşlarına gitti. Çünkü büyükşehir merkeziyetçi bir yönetim ve sermaye orada birikiyordu. Parayı istedikleri gibi harcayacaklardı ve politik olarak kullanacaklardı. İkincisi de siyaseten kullanacaklardı. Bütünşehir yasası da onun bir üstü olarak çıktı. Mücavir sınırlar neyse bütün kenti onun içine aldılar. Meralar, hazine arazileri, köy, mahalle muhtarlığı arazileri, halka ait ne varsa, yangın araçları, köy evleri, sağlık ocakları, aklınıza ne geliyorsa hepsine el koydular. Muhtarlık diye bir şey yok. Muhtarlar artık bekçi konumundalar. Hiçbir özellikleri yok. Bir caminin musluğu için büyükşehire yazı yazılacak, komisyondan geçecek, bütçede incelenecek. Caminin musluğundan bahsediyorum. O yüzden ne büyükşehir olsun ne de bütünşehir olsun. Tümü zararlıdır. Yönetimin ve hizmetin yerelden gitmesi gerekir. Dünyada yeni yapı, hak, adalet hizmetin yerelleşmesi, yerelin güçlenmesidir. Bunlar tam tersine yereli güçlendireceğiz diye yerel merkezi hükümetler yaratıyorlar. Böyle giderse büyük kentlerde artık ilçe belediyeleri hiç olmayacak' ifadelerine yer verdi.

'Kentsel dönüşüm yeni sömürü aracıdır'
Edirne'nin gündeminde olan bir diğer konu olan kentsel dönüşüm konusunda da açıklamalarda bulunan Sarıbal; 'Edirne'deki kentsel dönüşüm ile ilgili soru sorulması üzerine Sarıbal; Kentsel dönüşüm meselesi, kapitalizmin yeni bir sömürü aracıdır. Biz bu işe Özal ile başladık. Özal'dan bugüne belki de trilyon doları betona gömdük ve duruyor. Hiçbir üretime katkısı yok. İktidar, betonlaşma üzerinden kalkınma modelini sürdürdüğü için kentsel dönüşümü artırıyor. Bursa'da KHK ve OHAL meselesinden sonra risk altındaki bölgelerin konutlarının yenilenmesi adı altında bir kanun çıkartıldı. Önce 100 üzerinden 18 güvenirlik testi vardı. Onu birden bire yüzde 50'ye çıkardılar. Yüzde 50'ye çıkardıkları zaman Türkiye'deki yüzde 90 bina stokunun tümünün değişmesi lazım. Birçok bina yüzde 18'den daha fazla çıktığı için bunu yüzde 50'ye çıkardılar. Yüzde 50'nin altındaki bütün değerlerin yıkılması gerekiyor. Bursa'nın depremde en riskli bölgesi Gemlik'tir. Salıncak gibi sallanıyor. Her an 7'lik bir depremde yerle bir olacak. Tam boğazda ve fay hattı üzerinde. Yıldırım'ın bir bölgesi ve Hasanağa bölgesi de riskli bölgeler. Bursa'nın kentsel dönüşümü nerede oluyor? Nilüfer'de. Niye? En büyük rant orada var. Gemlik'te bir binayı yapın 1-2 kat alıyorsunuz ve en pahalı daire 250-300 bin TL. Nilüfer'de en ucuz daire 400 bin TL. Orada da Edirne gibi CHP belediyesi var ama projenin onayını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Büyükşehir Belediyesi veriyor. 20 daireyi yıkıyor 40 daire yapıyor. Bir de 2 dükkân sıkıştırırsa üst katları da dubleks yaptığınızdan oturduğu yerden 10 trilyon. Ama belediyenin içinde bir grup bir taraftan istemiyor ve itiraz ediyor, diğer taraftan müteahhitlere yandaşlık ediyor. Mesele; sosyal demokrat, CHP'li, solcu ya da sosyalist olmak değil. Ahlaklı, yurtsever insan olmak başka bir şeydir' dedi.

Akardere köyünü örnek verdi
Toplantıda hayvancılık konusunda da açıklamalarda bulunan Sarıbal,  meraya dayalı hayvancılık yapılmadan hayvancılığın sürdürülemeyeceğini belirterek; 'Ama bunlar endüstriyel tarım, şirket tarımı denen bir kavramı ısrarla yerine getiriyorlar. Küçük ve orta ölçekli üreticiyi sistemden çıkarıyorlar. Onun yerine 1000-1500 baş büyük endüstri fabrikaları gibi hayvancılık tesisleri kuruyorlar. Biraz önce Akardere Köyü'nden geldik. Zamanında köyün hepsi hayvancıymış. Günde 7 ton süt üretiyorlarmış. Şu anda 2 bin 500 tona düşmüş. Aynı köyde 2 bin 500 büyükbaş hayvan varmış. Şu anda bin baş hayvan kalmış. Ama aynı köyde belki de Türkiye'nin en büyük endüstri hayvan fabrikası var. Köydeki insanların kendi damında ineği yok. Kendi hayvanını sağmıyor, fabrikada çalışıyor ve süt sağıyor. Yaratılmak istenen model budur. Bizde bir kural vardır; 1 litre süt, en az 1,5 kilo yem alırsa işletme kendisini amorti eder. 2 kilo yem alırsa o işletme yavaş yavaş kâr eder. Şu anda 1 litre süt ile 1 kilo yem alamıyorsunuz. Bu ülkede bu koşullarda hayvancılık yapıp kâr ederek hayvancılığın sürdürülebilir olması mümkün değildir' dedi.

'1 kilo buğday artışı yapamıyoruz'
Buğdayın Edirne ve bölgesinin çok önemli bir ürünü olduğunu söyleyen Sarıbal; 'Buğday, bu bölgenin çok önemli ürünüdür. Mısır, buğday, pirinç ve ayçiçeği ağırlıklı olarak bu topraklarda yetiştiriliyor. Son 15 yılda satın aldığımız buğday 45 milyon tonu geçti. 1980 yılında da biz 18-19 milyon ton buğday üretiyorduk, şu anda da 18-19 milyon ton buğday üretiyoruz. Yani 36 yıl sonra yine biz aynı buğdayı üretiyoruz. Ama nüfusumuz 2 kat oldu, buğday, ekmek ve makarna sanayileri gelişti, buğdaydan bir sürü yeni gıda ürünleri üretilmeye başlandı. Ama biz 1 kilo buğday artışı yapamıyoruz. Ne yapıyoruz? İthalat yapıyoruz. Dâhilde işleme rejimi diye bir yalan var. Devlet gümrüksüz olarak izin veriyor. Buğdayı yurtdışından getiriyorsun, makarna yapıp Suriye'ye, Arabistan'a satacağını söylüyorsun. Gelenle çıkanı karşılaştırıyoruz birbirine uymuyor. Buğday geliyor, yine bu topraklarda kalıyor. Yani buraya satılıyor. Böyle bir yalan hikâyesi var' ifadelerine yer verdi.

'Kimse hayvancılık ve bitkisel üretim yapamaz'
Türkiye'de 920 bin ton civarında pirinç üretildiğini belirten Sarıbal; 'Bunun hemen hemen 350 bin tonu sizin topraklarınızda yetişiyor. Sizin en önemli ürününüzdür. İktidar çok önemli 2 karar aldı. Haziran'da dedi ki, '˜artık gümrük vergilerini hızlıca indireceğiz.' Canlı hayvanda yüzde 130 olan gümrük vergisini yüzde 26'ya düşürdü. Hazır ette yüzde 100 ile yüzde 225 olan gümrük vergisini yüzde 40'lara düşürdü. Buğdayda yüzde 135 olan gümrük vergisini yüzde 30-40'a indirdi. Mısırda yüzde 130 olan vergiyi yüzde 25'e düşürdü. Pirinç de aynı şekilde. Temmuz'da da bir karar aldı ve dedi ki; '˜Toprak mahsulleri ofisine ve et ve süt kurumuna gümrüksüz alım yapılacak.' Gümrüksüz 750 bin ton buğday, 700 bin ton mısır, 700 bin ton arpa, 100 bin ton pirinç. Aynı şekilde 500 bin büyükbaş, 475 bin küçükbaş ve 95 bin ton da ete gümrüksüz giriş izni verildi. Bu uygulama açıkça şudur; Türkiye'de kimse hayvancılık ve bitkisel üretim yapamaz' dedi.

Şeker Fabrikaları özelleştirilecek
Şeker Fabrikalarının yeniden özelleştirme kapsamına alınacağını açıklayan Sarıbal; 'Çünkü son kalan bunlar. Referandumunda 220 milyarlık Varlık Fonu'ndan Ziraat Bankası'nı, Halk Bankası'nı, Milli Piyango'yu, Türk Petrollerini vs. sattı ve onlar gitti. Şimdi yeni bir fon sağlayacak ama bunu da hızlıca yapmak istemiyor. Çünkü 2019'a hazırlık yapmak istiyor. Şeker fabrikalarını tekrar özelleştirmeye aldı. 36 fabrikamız vardı. 9'u özelleşmişti. Şimdi kalan 25'ini de yavaş yavaş özelleştiriyorlar. Bir kısmı kapalıydı, tekrar açıldı. Mısır ithalatını artırdıkça Şeker Fabrikalarını kapatacaklar, özelleştirecekler. Çünkü tatlandırıcı kullandırmaya zorluyorlar. Cargill, ABD'de tatlandırıcı üretse yüzde 5 kotası var. Avrupa'da yüzde 3, bazı ülkelerde yüzde 0. Bizde yüzde 10 ile başladılar ve Bakanlar Kurulu'na yüzde 10'u yüzde 50 artırma ve azaltma yetkisi verdiler. Yani yüzde 15. Toplam 3 milyon ton şeker tüketiyoruz. Bunun 2,2 milyon tonunu pancardan elde ediyoruz. Geri kalan hepsini tatlandırıcıdan elde ediyoruz. Yeni bir yasa hazırladılar ama getiremediler. Mısırdan elde ettikleri sıvı şekeri kotanın dışına çıkarmak istiyorlar. Yani yüzde 15 meselesini de kaldırmak istiyorlar. Öyle olduğu zaman da şeker pancarı ölecek. Şeker pancarı yoksa hayvancılık yoktur. Çünkü şeker pancarının en önemli özelliği melas, posa üretir ve yeşil yem olarak kullanılır. 3 dönüm çam ağacının doğaya saldığı oksijenden daha fazla 1 dönüm şeker pancarı salmaktadır. Aynı zamanda şeker pancarı yaprakları bioenerjide kullanılmaktadır. İstihdam demektir. Ergene de başka bir beladır. Trakya'da Şeker Fabrikası ve ayçiçeği yoksa elbette Ziya Paşası da gelir, Fıratpen de gelir. Topraklar da gider. Bunun adı toprak gaspıdır. Önce çiftçiyi yoksullaştırır ve kente zorlar. Yerinde para kazanamayan çiftçiyi sözleşmeli tarıma zorlar ve arazisini kiralar. Çiftçi ondan da bir şey elde edemeyince toprağını terk eder. O topraklar yabancılara geçer. Bir süre sonra Şili halkında olduğu gibi biz de kendi topraklarımızda köle olarak yaşarız' sözlerine yer verdi.