Hacıeminoğlu unutulmadı
Birlik Vakfı Edirne Şubesi'nin düzenlediği 'Edirne Konuşmaları' programında bu hafta Doç. Dr. Yüksel Topaloğlu tarafından, TÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü kuran Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu'nun hayatı ve düşünceleri anlatıldı.
Her hafta farklı konu ve konuklarıyla gündeme gelen Birlik Vakfı Edirne Şubesi'nin düzenlediği 'Edirne Konuşmaları' programında bu hafta, 1985 yılında Trakya Üniversitesi Fen '' Edebiyat Fakültesi'nde görevlendirilen ve burada Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü kuran, aynı zamanda Doç. Dr. Yüksel Topaloğlu'nun da hocası olan Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu'nun hayatı ve düşünceleri anlatıldı.
Toplantı, Birlik Vakfı Edirne Şubesi Başkanı Dr. Recep Duymaz'ın açılış konuşmasıyla başladı. Duymaz özetle şunları söyledi: 'Ülkemiz, uzun yıllardır içerde terörle mücadele ederken, son zamanlarda yurt dışındaki terör örgütleriyle de mücadele etmek zorunda kalmış ve Afrin'e asker göndermiştir. Terörle mücadele kuşkusuz bir bütündür. Milletimiz, maddi ve manevi yardımlarıyla, asıl savunma, sınırlarımızın dışındaki düşmanları bulundukları yerde ortadan kaldırmak ve sınırlarımızın içine girmelerine engel olmaktır, düşüncesinden hareketle cepheye gönderilen Mehmetçiğimizin yanında olduğunu göstermiştir. Ordumuz bu mücadeleyi, kuşkusuz başarıyla sona erdirecektir. Milletimizin bu konuda gösterdiği birlik ve bütünlük, zafere olan inancımızın en büyük teminatıdır. Bir grup sanatçımızın da Hatay'a gidip cephede savaşan askerlerimize moral vermesi bu birlikteliğin sayısız örneklerinden sadece biridir. Olayın bütününe baktığımızda bu onurlu mücadeleyi, sanki iki ordunun birlikte yürütmekte olduğunu görüyoruz: Biri, elinde silahıyla cephede vuruşan kahraman askerlerimiz, diğeri de evlerde, camilerde ve mescitlerde zafer için dua eden vatandaşlarımızdır. Bu iki güç, maddi ve manevi iki güç bu ölçüde birleşince, Allah'ın izniyle, zafer yakındır.'
Duymaz'ın açılış konuşmasının ardından Doç. Dr. Yüksel Topaloğlu'nun sunumuna geçildi. Topaloğlu şunları söyledi: 'Bu akşam sizlere çok yönlü bir şahsiyeti tanıtmaya çalışacağım. Necmettin Hacıeminoğlu, dilbilimci, hikâyeci, müziksever ve Türk milletinin değerlerine inanmış bir dava adamıdır. Onunla bir çay içimi kadarlık bir süre için bile olsun sohbet etme imkânını bulanlar, düzgün konuşmasına, daima tebessüm etmesine ve muhatabının daha ziyade duygularına ve gönlüne hitap etmesine bakarak ilk anda onun sade ve sakin bir bilim adamı olduğunu sanırlar; halbuki konuşma biraz ilerleyince onun kafasında ve kalbinde Türk milletinin asırlık meselelerinin, başta eğitim olma üzere, kaynaştığı ve muhatabına onlara dair en uygun düşünceleri ortaya koyan canlı, hareketli ve cesur bir bilim ve düşünce adamı olduğunu görürler. Konuşmamı kabaca iki eksen üzerine oturtacağım. Önce onun çocukluğunda ve gençliğinde kişiliğini oluşturan arka plandan söz edeceğim. Necmettin Hacıeminoğlu, aslen Malatya'nın Darende ilçesine bağlı Aşuda köyünde yaşayan Hacıeminzadeler ailesine mensup olmakla beraber, babasının işi sebebiyle gittiği Maraş'ta 1932 yılında dünyaya gelmiştir. Çok geçmeden babasının ölümü üzerine aile, baba ocağı Aşuda köyüne döner. İlkokulu kendi köyünde, ortaokulu Darende'de ve liseyi de Adana'da okur. Hacıeminoğlu'nun ailesi, dindar, inançlı ve muhafazakâr kimliğe sahip bir ailedir. Çocukluğunu geçirdiği evde Mevlit, Muhammediye, Ahmediye, Battal Gazi Destanı, Siyer-i Nebi ve Kerbela vakasını anlatan kitaplar okunur. Bunların yanında halk kültürümüzün temelleri olan Dede Korkut, Âşık Garip, Köroğlu, Sürmeli Bey ve Kerem ile Aslı hikâyeleri söylenir. Hacıeminoğlu'nun şahsiyetinin temelleri, edebiyat, sanat ve kültürümüzün kökleri olan bu eserlerden gelen bilgi, duygu ve düşüncelerle atılmaya başlar. Onun hayatının ileriki yıllarında Türk milletinin değerlerini ve milliyetçiliğini anlatırken o kadar sade, rahat ve kendinden emin görünmesinin sebebi, kişiliğinin temellerinin çok sağlam ve köklerinin çok derinlere uzanmış olduğunu bilmesinden ileri gelir. Hacıeminoğlu'nun Türkoloji'ye yönelmesinde Adana Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olan Şevket Kutkan'ın rolü olduğu bilinir. Kutkan, ona daha lisedeyken Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'i okutur. Hacıeminoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni 1958 yılında bitirerek yükseköğrenimini tamamlar. Onun toplumsal ve siyasal görüşlerinde öğrenim gördüğü dönemin eğitim anlayışının yansımaları kuşkusuz görülmektedir. Mesela o yıllarda dilde arılaşmayı savunur ve genelde Batı yanlısı düşüncelere sahiptir. Türkoloji'deki öğrenimi, Mehmet Kaplan'la tartışmaları, hele Peyami Safa ve Mümtaz Turhan'ı okuması, düşünce alanında asıl yönünü bulmasında yardımcı olmuş gelişmelerdir. Konuşmamın ikinci ekseni onun düşünceleri, daha doğrusu Türk aydınına dair görüşleridir. Necmettin Hacıeminoğlu, başlığında aydın kelimesinin bulunduğu 17 yazı yazmıştır. Bu yazılarını sırasıyla gözden geçirdiğimizde onun bu kavrama dair düşüncelerini ayrıntılı bir şekilde görebiliriz. O, yazılarında kuramsal olarak 'aydın'ı değil, Türk aydınını ele almış ve onun kendisine özgü özelliklerini gözler önüne sermiştir. Aslında her toplumda o toplumu meydana getiren tabakalar arasında bilgi, görgü ve davranış bakımından bazı farklar vardır ve bu normaldir. Ancak bu, başka toplumlarda bir 'derece' farkıyken, bizde halk ile aydın arasında ki fark bir 'mahiyet' farkıdır. Bu fark Tanzimat döneminde başlamış ve kademe kademe ilerleyerek günümüze kadar gelmiştir. Bu farkın gündelik hayata yansımış bazı örneklerini şöyle sırlayabiliriz. Türk halkı genellikle dindardır, aydın ise bu konuda ihmalkârdır. Halk dini bayramları sevinçle kutlarken, milli bayramları tatil olarak görür. Aydında bunun aksini yapar. Halk, bir sevincini, mutluluğunu camide mevlit okutarak kutlarken, aydın meyhanede şampanya patlatır. Halk, evine, kapalı bir mekâna girerken ayakkabısını çıkarır, aydın ise şapkasını çıkarır. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Necmettin Hacıeminoğlu'na göre aydın, her şeyden önce 'mütecessis', 'idealist' ve halkının temel değerlerine saygılı, hatta bağlı olmalıdır. Ülke sorunları karşısında cesurca görüş açıklamalı ve tavır takınmalıdır. Ülke yangın yerine dönmüşken onun susması dar dünyasına çekilmesi asla kabul edilemeyecek bir sorumsuzluktur. Aydın kendini milletine adayan kimsedir. Sola açık aydın, onun ürettiği bir kavramdır. Bununla belki kendisi solcu değil, fakat yönettiği kurumda veya bulunduğu ortamda ülkenin aleyhine olacak gelişmelere imkân ve fırsat veren aydını kasdetmektedir. Kemal Kurdaş ile İsmet İnönü'yü buna örnek göstermiştir. Ülkemizdeki bu aydın ile halk arasındaki fark ortadan kalkmalı ve bu iki kuvvet birleşmelidir. Bunun yolu, aydının halka gitmesi ve onun temel değerlerini samimiyetle benimsemedir. O zaman ülkemiz karşılaştığı sorunları daha çabuk ve daha kolay bir şekilde çözecektir.'
Toplantının müzakere bölümünde Necmettin Hacıeminoğlu, çocukluğunda aldığı o dini ve milli eğitimin devamı olarak bir cemaat adamı olabilirdi; fakat daha sonra profesör olmuş ve ülke sorunlarına çözümler üretebilecek bir aydın durumuna gelmiştir. Bu açılımı nasıl başarmıştır? Aydın ile halk arasındaki farkın giderilmesi için halkın aydına gitmesi daha uygun değil midir? Yolunda sorular soruldu.
Toplantı, Birlik Vakfı Edirne Şubesi Başkanı Dr. Recep Duymaz'ın açılış konuşmasıyla başladı. Duymaz özetle şunları söyledi: 'Ülkemiz, uzun yıllardır içerde terörle mücadele ederken, son zamanlarda yurt dışındaki terör örgütleriyle de mücadele etmek zorunda kalmış ve Afrin'e asker göndermiştir. Terörle mücadele kuşkusuz bir bütündür. Milletimiz, maddi ve manevi yardımlarıyla, asıl savunma, sınırlarımızın dışındaki düşmanları bulundukları yerde ortadan kaldırmak ve sınırlarımızın içine girmelerine engel olmaktır, düşüncesinden hareketle cepheye gönderilen Mehmetçiğimizin yanında olduğunu göstermiştir. Ordumuz bu mücadeleyi, kuşkusuz başarıyla sona erdirecektir. Milletimizin bu konuda gösterdiği birlik ve bütünlük, zafere olan inancımızın en büyük teminatıdır. Bir grup sanatçımızın da Hatay'a gidip cephede savaşan askerlerimize moral vermesi bu birlikteliğin sayısız örneklerinden sadece biridir. Olayın bütününe baktığımızda bu onurlu mücadeleyi, sanki iki ordunun birlikte yürütmekte olduğunu görüyoruz: Biri, elinde silahıyla cephede vuruşan kahraman askerlerimiz, diğeri de evlerde, camilerde ve mescitlerde zafer için dua eden vatandaşlarımızdır. Bu iki güç, maddi ve manevi iki güç bu ölçüde birleşince, Allah'ın izniyle, zafer yakındır.'
Duymaz'ın açılış konuşmasının ardından Doç. Dr. Yüksel Topaloğlu'nun sunumuna geçildi. Topaloğlu şunları söyledi: 'Bu akşam sizlere çok yönlü bir şahsiyeti tanıtmaya çalışacağım. Necmettin Hacıeminoğlu, dilbilimci, hikâyeci, müziksever ve Türk milletinin değerlerine inanmış bir dava adamıdır. Onunla bir çay içimi kadarlık bir süre için bile olsun sohbet etme imkânını bulanlar, düzgün konuşmasına, daima tebessüm etmesine ve muhatabının daha ziyade duygularına ve gönlüne hitap etmesine bakarak ilk anda onun sade ve sakin bir bilim adamı olduğunu sanırlar; halbuki konuşma biraz ilerleyince onun kafasında ve kalbinde Türk milletinin asırlık meselelerinin, başta eğitim olma üzere, kaynaştığı ve muhatabına onlara dair en uygun düşünceleri ortaya koyan canlı, hareketli ve cesur bir bilim ve düşünce adamı olduğunu görürler. Konuşmamı kabaca iki eksen üzerine oturtacağım. Önce onun çocukluğunda ve gençliğinde kişiliğini oluşturan arka plandan söz edeceğim. Necmettin Hacıeminoğlu, aslen Malatya'nın Darende ilçesine bağlı Aşuda köyünde yaşayan Hacıeminzadeler ailesine mensup olmakla beraber, babasının işi sebebiyle gittiği Maraş'ta 1932 yılında dünyaya gelmiştir. Çok geçmeden babasının ölümü üzerine aile, baba ocağı Aşuda köyüne döner. İlkokulu kendi köyünde, ortaokulu Darende'de ve liseyi de Adana'da okur. Hacıeminoğlu'nun ailesi, dindar, inançlı ve muhafazakâr kimliğe sahip bir ailedir. Çocukluğunu geçirdiği evde Mevlit, Muhammediye, Ahmediye, Battal Gazi Destanı, Siyer-i Nebi ve Kerbela vakasını anlatan kitaplar okunur. Bunların yanında halk kültürümüzün temelleri olan Dede Korkut, Âşık Garip, Köroğlu, Sürmeli Bey ve Kerem ile Aslı hikâyeleri söylenir. Hacıeminoğlu'nun şahsiyetinin temelleri, edebiyat, sanat ve kültürümüzün kökleri olan bu eserlerden gelen bilgi, duygu ve düşüncelerle atılmaya başlar. Onun hayatının ileriki yıllarında Türk milletinin değerlerini ve milliyetçiliğini anlatırken o kadar sade, rahat ve kendinden emin görünmesinin sebebi, kişiliğinin temellerinin çok sağlam ve köklerinin çok derinlere uzanmış olduğunu bilmesinden ileri gelir. Hacıeminoğlu'nun Türkoloji'ye yönelmesinde Adana Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olan Şevket Kutkan'ın rolü olduğu bilinir. Kutkan, ona daha lisedeyken Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin'i okutur. Hacıeminoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni 1958 yılında bitirerek yükseköğrenimini tamamlar. Onun toplumsal ve siyasal görüşlerinde öğrenim gördüğü dönemin eğitim anlayışının yansımaları kuşkusuz görülmektedir. Mesela o yıllarda dilde arılaşmayı savunur ve genelde Batı yanlısı düşüncelere sahiptir. Türkoloji'deki öğrenimi, Mehmet Kaplan'la tartışmaları, hele Peyami Safa ve Mümtaz Turhan'ı okuması, düşünce alanında asıl yönünü bulmasında yardımcı olmuş gelişmelerdir. Konuşmamın ikinci ekseni onun düşünceleri, daha doğrusu Türk aydınına dair görüşleridir. Necmettin Hacıeminoğlu, başlığında aydın kelimesinin bulunduğu 17 yazı yazmıştır. Bu yazılarını sırasıyla gözden geçirdiğimizde onun bu kavrama dair düşüncelerini ayrıntılı bir şekilde görebiliriz. O, yazılarında kuramsal olarak 'aydın'ı değil, Türk aydınını ele almış ve onun kendisine özgü özelliklerini gözler önüne sermiştir. Aslında her toplumda o toplumu meydana getiren tabakalar arasında bilgi, görgü ve davranış bakımından bazı farklar vardır ve bu normaldir. Ancak bu, başka toplumlarda bir 'derece' farkıyken, bizde halk ile aydın arasında ki fark bir 'mahiyet' farkıdır. Bu fark Tanzimat döneminde başlamış ve kademe kademe ilerleyerek günümüze kadar gelmiştir. Bu farkın gündelik hayata yansımış bazı örneklerini şöyle sırlayabiliriz. Türk halkı genellikle dindardır, aydın ise bu konuda ihmalkârdır. Halk dini bayramları sevinçle kutlarken, milli bayramları tatil olarak görür. Aydında bunun aksini yapar. Halk, bir sevincini, mutluluğunu camide mevlit okutarak kutlarken, aydın meyhanede şampanya patlatır. Halk, evine, kapalı bir mekâna girerken ayakkabısını çıkarır, aydın ise şapkasını çıkarır. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Necmettin Hacıeminoğlu'na göre aydın, her şeyden önce 'mütecessis', 'idealist' ve halkının temel değerlerine saygılı, hatta bağlı olmalıdır. Ülke sorunları karşısında cesurca görüş açıklamalı ve tavır takınmalıdır. Ülke yangın yerine dönmüşken onun susması dar dünyasına çekilmesi asla kabul edilemeyecek bir sorumsuzluktur. Aydın kendini milletine adayan kimsedir. Sola açık aydın, onun ürettiği bir kavramdır. Bununla belki kendisi solcu değil, fakat yönettiği kurumda veya bulunduğu ortamda ülkenin aleyhine olacak gelişmelere imkân ve fırsat veren aydını kasdetmektedir. Kemal Kurdaş ile İsmet İnönü'yü buna örnek göstermiştir. Ülkemizdeki bu aydın ile halk arasındaki fark ortadan kalkmalı ve bu iki kuvvet birleşmelidir. Bunun yolu, aydının halka gitmesi ve onun temel değerlerini samimiyetle benimsemedir. O zaman ülkemiz karşılaştığı sorunları daha çabuk ve daha kolay bir şekilde çözecektir.'
Toplantının müzakere bölümünde Necmettin Hacıeminoğlu, çocukluğunda aldığı o dini ve milli eğitimin devamı olarak bir cemaat adamı olabilirdi; fakat daha sonra profesör olmuş ve ülke sorunlarına çözümler üretebilecek bir aydın durumuna gelmiştir. Bu açılımı nasıl başarmıştır? Aydın ile halk arasındaki farkın giderilmesi için halkın aydına gitmesi daha uygun değil midir? Yolunda sorular soruldu.