Edirne'nin şiir hikâyesi
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden Prof. Dr. Rıdvan Canım, TYB tarafından 13'üncüsü düzenlenen Türkçe'nin Uluslararası Şiir Şöleninin ilk gününde Edirne şairleri ve şiirleri konusunda sunum gerçekleştirdi. Canım, Edirne'nin fethinden günümüze kadar Edirne'de doğan ve yetişen şairleri ve şiir örneklerini açıkladığı sunumunda, Edirne'nin özellikle 16'ncı yüzyılda toplam 75 şairi bulunduğunu söyledi.
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı'nın (TİKA) destekleriyle 13'üncüsü düzenlenen Türkçe'nin Uluslararası Şiir Şöleni'nin ilk gününde Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden Prof. Dr. Rıdvan Canım, Edirne şairleri ve şiirleri konusunda sunum gerçekleştirdi.
13-16 Kasım tarihleri arasında düzenlenen şölen kapsamında Devlet Konservatuvarı Salonu'nda sunumunu gerçekleştiren Canım, Edirne'nin fethinden itibaren günümüze kadar geçen sürede Edirne'de yetişen şairlerle ilgili bilgiler verdi. Canım, tarihin her devrinde temsil ettiği değerlerle ön plana çıkan ve birtakım sıfatları hakkıyla almış şehirler olduğunu belirtirken; 'Edirne, bu şehirlerden bir tanesidir. Edirne'nin gerçek siyasi ve kültürel tarihi, Osmanlı-Türk hâkimiyeti ile başlar. Bu şehir, ancak Türklerin eline geçtikten sonra büyük bir gelişme göstermiş ve İstanbul, Bursa, Bağdat, Kahire gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun belli başlı idare, bilim ve kültür merkezleri arasına girmiştir. Edirne, çeşitli Türk ve İslam beldelerinden ve dünyanın muhtelif kültür merkezlerinden kalkıp gelen çok sayıda bilim ve sanat adamının, şairin yerleşim alanı olur' ifadelerine yer verdi.
Edirne'nin, Osmanlı şiir tarihindeki yerinin büyük ve önemli olduğuna dikkat çeken Canım; 'Osmanlı şiirinin doğup gelişmeye başladığı yıllarda başkent olması, Edirne'nin 16'ncı yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı kültür coğrafyasının bir numaralı merkezi olmasını sağlar. İkinci Murat devrinden 16'ncı yüzyıl sonlarına kadar sadece tezkirelere giren Edirneli şair sayısı 50 civarındadır ki bu rakamla Edirne, devletin en çok şairine sahip şehri durumundadır. Edirne, devlete başlangıcından ortadan kalkışına kadar verdiği şairlerle, İstanbul ve Bursa'dan sonra Osmanlı kültür mozaiğine en çok katkıda bulunan üçüncü şehirdir. Bu zengin materyal, daha o devirde Edirne için müstakil şehir monografilerinin yazılmasına sebep olur. Enisü'l Müsamirin bunlardan birisidir. Edirne, asırlar boyunca birçok şairi yetiştirmekle kalmamış, doğal olarak çeşitli şairlerin de şiirlerine konu olmuştur. 14'üncü asrın sonları, 15'inci asrın başlarında Balkanlar'ın ve Rumeli'nin gülü Edirne'nin şiir meclislerine bir göz atacak olursak 8 şair görürüz' dedi.
'İlk şair Atâyi'dir'
Edirne'nin, Türk şiir tarihine kazandırdığı ilk şairin Atâyi olduğunu söyleyen Canım; 'Tütünsüz Ahmet Bey, yani Ahmet Rıdvan, Ohri'den Edirne'ye gelip yerleşmiş şairlerdendi. '˜Görsek ol gonca-lebi çak-ı giriban iderüz, Gül yüzün yâdına bülbül gibi efgan ederiz' dizelerinin sahibinin gerçek bir sultan olduğunu söylesek inanır mısınız? Eskilerin '˜Seyf ü Kalem Sahibi' dedikleri ve şiirde Avni mahlasını kullanan Fatih Sultan Mehmet, 1429 tarihinde Edirne'de dünyaya gelmekle bu şairler yurdunu şereflendirir. Safi, 15'inci asrın Edirneli bir başka şairidir. Asıl adı Cezeri Kasım'dır. Latifi'ye göre Osmanlı şairleri arasında atasözü ve deyimleri şiirde kullanma geleneği Atâyi ve Safi gibi Edirneli iki şair ile başlamış, başka bir Edirneli şair Necati Bey ile doruğa ulaşmıştır. Osmanlı tarihinde bu asırda yetişmiş bir şehzade vardır ki son derece hazin bir kaderin sahibidir; şehzade Cem. O, 1459'da Safer ayının 7'nci gecesi Edirne'de dünyaya geldi. Cem Sultan'ın şahsiyeti, tarihi bakımdan olduğu kadar kültür ve edebiyatımız açısından da önem taşır. Kendisi şair olduğu gibi şairlerin de koruyucusuydu. Karaman'da bulunduğu sıralarda çevresine topladığı şahsiyetler, Cem Şairleri adıyla anılır. Senin redifli; '˜Rişte-i ömrüm tükendi gerçi nâzından senin, Kılca eylik görmedim zülf-i dırâzından senin' beyiti, Cem'i çok güzel anlatır' sözlerine yer verdi.
'Ahmet Paşa en büyük şairlerdendi'
Ahmet Paşa'nın ise bütün asırların en büyük Türk şairlerinden biri olduğunu söyleyen Canım; 'Fatih gibi bir zarif hükümdarın estetik zevklerine ortak olarak beğenilmek, iltifat görmek de zaten başka türlü nasıl izah edilebilirdi ki? Türk illerinin her köşesinden İstanbul'a gelen kervanlar, Ahmet Paşa'ya yeni şiirlerini ve genç şairlerini getirdi. Zamanında Sultan-ı Şuara, yani Şairler Sultanı olarak onun şiirleri ve şöhreti de Horasan hükümdarı Sultan Hüseyin Baykara'nın meşhur meclislerine kadar uzandı. Tezkire yazarları, Ahmet Paşa'yı Şeyhi ile Necati arasında yetişen en büyük divan şairi sayıyorlar. Cem Sultan, Mihri Hatun, Necati, Zati ve Baki gibi birçok şair, ona birbirinden güzel nazireler söylediler. O, Türkçe'nin berrak sesli bülbülüydü. O, şairlerin aziz üstadı, eteği öpülecek söz sultanıydı. O, Edirneliydi. O, sokaklarında dolaştığı şehrin, arasında yaşadığı insanların dilini konuşuyordu. Murabba nazım şekline, milli nazım şekillerimizden koşmanın, türkünün havasını vermiş, böylece şarkı nazım şeklinin de yolu açılmıştı' dedi.
'16'ncı asırda 75 şair vardı'
Edirne'de 16'ncı yüzyılda toplam 75 şairin ortaya çıktığını açıklayan Canım; 'Şahidi; Sultan Cem ile Karaman'da aynı kaderi paylaşan şairlerdendir. Bir söz sultanı daha Necati'dir. Edirne'nin Türk şiirine kazandırdığı unutulmaz isimlerden birisidir. Divan şairi denince onun hatırlanmaması mümkün değil. Şiir tarihimizde ses bırakmış önemli şairlerden birisi de yine bu şairler yurdundan çıkan Sâgari'dir. Esnaf şairlerdendi ve ipekçilikle uğraşıyordu. Bu renkli şairin bir başka özelliği de usta bir tanbur çalıcısı ve engin musıki bilgisiydi. Mezarı, muhtemelen şu anda eski Devlet Hastanesi bahçesi içerisinde bulunan Sarıcapaşa Camii avlusunda olmalıdır. Onun bir diğer özelliği de doğum yeri olan Edirne'ye karşı duymuş olduğu tarifsiz sevgidir. Asrın en renkli simalarından birisi de kuşkusuz gönüller sultanı Revani'dir. O, bizim klasik edebiyatımızda, Anadolu'da ilk sâkiname yazarı olarak bilinir. Divanı ve işretname adlı mesnevisi, Revani'nin en tanınmış eserleridir' ifadelerine yer verdi.
'1700'lerde gerilemeye başlar'
1700 senesinde Edirne'nin 350 bine ulaşan şehir nüfusuyla Londra, Paris ve İstanbul'dan sonra dünyanın en büyük birkaç şehrinden birisi olduğunu söyleyen Canım; 'Buna rağmen Edirne, imparatorluk coğrafyası içerisindeki siyasi ve sosyal konumu bakımından bir gerileme sürecine girer. Bu durum doğal olarak kültür dünyasını da etkiler. 1745-51 yılları arasında Edirne'de art arda çıkan yangınlar, şehirde 60 mahalleyi kül eder. Bütün bu olumsuz gelişmeler, Edirne'nin cazibesini günden güne kaybetmesi anlamına gelir. Ancak her şeye rağmen bu yıllarda Edirne'nin bereketli şiir bahçelerinde birbirinden güzel manzumeleriyle boy gösteren 36 şair ortaya çıkar. Minyatür ustası şair Levni, tarihimizde Sefaretnamesi ile tanınmış Yirmisekiz Mehmet Çelebi, şairler yurdunun bu devirdeki bülbülleri olurlar. Bir Mevlevi şeyhi olan Enis Recep Dede ve yine bir Gülşeni şeyhi olan Rumeli'nin manevi fatihi Şeyh Hasan Sezai aslında bu dönemin şiirde parlayan iki yıldızıdır' dedi.
'20'nci asırda 25 şair yetiştirir'
20'nci asrın başında ise Edirne'nin durumunu hak edilmeyen bir perişanlık olarak tanımlayan Canım; '1913'te Bulgarlar, sonra 1920'de Yunanlar tarafından işgal edilir. Yağma ve talan, bu şairler yurdunu harabeye çevirir. Bu asırda Edirne, 25 civarında şair yetiştirir. Özellikle Ahmet Badi Efendi'nin tarih manzumelerinin değişik yerlerde ölümsüzleşmiş kitabeler olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. En ünlü eseri olan üç ciltlik Riyâz-ı Belde-i Edirne'de, Edirne tarihi, beldeleri ve meşhurları hakkında çok önemli bilgilerin verildiğini biliyoruz' sözlerine yer verdi.
'14'üncü yüzyıla kadar yoktu'
Fethinden itibaren 14'üncü yüzyıla kadar Edirne'de yetişen Türk şairi bulunmadığını açıklayan Canım; 'Buna karşılık 15'inci yüzyıldan itibaren özellikle 16 ve 17'nci asırlarda şair sayısında büyük bir artış gözlenir. Bunun sebepleri arasında şehirde siyasi istikrarın hâkim olması, Anadolu'nun Balkanlar'a açılan noktasında bulunması, İstanbul'un başta saray erkânı olmak üzere varlıklı ailelerinin bir mesire yeri olarak görmeleri bu şehri, şairlerin de ilgi odağı haline getirir. Ancak bu durum çok uzun sürmez. Özellikle 17'nci asırdan sonra Edirne, özellikle adı geçen kültür ve sanat erbabı kişiler için de cazip bir yer olmaktan yavaş yavaş uzaklaşır. Şair ve sanatkârların bu kültür şehrinden elini çekmeleri süreci de günümüze kadar devam edip gelir' dedi. Canım, sunumunun ardından katılımcılara teşekkür etti.