'Halı ve araba yıkamak su israfı'
Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği'nin '˜Su Kaynaklarının Verimli Kullanımı' konusunda düzenlediği çevrim içi toplantıya katılan Prof. Dr. Belgin Elipek, kentlilere suyun korunabilmesi için önerilerde bulundu. Elipek, evlere giren suyun üçte birinin sadece tuvaletlerdeki sifonlarda kullandığına dikkat çekerken araba ve halı yıkamanın ise su israfı olduğunu söyledi. Lavabolara dökülen bir litre yağın 100 litre suyu kirlettiğini belirten Elipek 'Lavabodan yağ dökülemez. Bu gerçekten doğa katlidir' dedi.
Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği, korona virüsü salgını nedeniyle video paylaşım platformu '˜Youtube' üzerinden çevrim içi toplantı düzenlemeye başladı. Derneğe ait Youtube kanalının hazırlanması ile birlikte ilk toplantı '˜Su Kaynaklarının Verimli Kullanımı' konusunda gerçekleştirildi. Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölüm Başkan Yardımcısı ve Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Belgin Elipek'in katıldığı toplantıyı, dernek denetim kurulu üyesi Metin Özaydınlık yönetti. Prof. Dr. Elipek ve Özaydınlık'ın yanı sıra toplantıya dernek yönetim kurulu başkanı Ayten Eren ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Edirne Şubesi Çevre Birimi Çağdaş Gençlik Proje Öbeği Sorumlusu Tural Üke de katıldı. Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren Özaydınlık, dünyada küresel ısınma ile kuraklığın artarak devam edeceğini belirtirken; bilim insanları ve çevrecilerin, ortaya çıkan olumsuz tablodan endişeli olduğunu söyledi.
'ISINMA İLE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ AYRIDIR'
Özaydınlık'ın
açılış konuşmasının ardından sunum gerçekleştiren Elipek, küresel ısınma ve
küresel iklim değişikliğinin, birbiriyle karıştırılan iki ayrı terim olduğuna
dikkat çekti. Küresel ısınmanın, sera etkisi sonucunda meydana geldiğini
belirten Elipek; 'Sera etkisinde, güneşten gelen ışınları tutacak gazların,
atmosferde miktar olarak artması ya da olmamaları gerektiği halde atmosfere
girmesiyle beraber güneş ışınları daha fazla tutulmaya başlanıyor. Biz buna
sera etkisinin şiddetinin artması adını veriyoruz. Bu da global ısınmaya neden
oluyor. Küresel ısınmanın neticesinde iklimlerde aşırılıklar görülmeye
başlanıyor. Bu, kurak olan bölgelerin daha da kurak olması, yağış alan
bölgelerin daha da yağış alması, bazı mevsimlerin kayması gibi birçok etkene
yol açabiliyor' ifadelerini kullandı.
KİMYASALLAR SUYUN TEMİZLENMESİNE ENGEL
Su
kıtlığına dikkat çeken Elipek; 'Aslında dünyanın oluşmasından itibaren suyun
miktarı asla değişmemiştir. Siz, yer küreden bir damla suyu yok etmek
isterseniz, bunu uzaya fırlatmak zorundasınız. Bunu yapamayız. Su sürekli bir
döngü içerisindedir. Kendi kendini temizleme kapasitesine sahiptir. Buna suyun
minerilizasyonu diyoruz. Bunu yapabilmek için de sudaki bazı yararlı bakteriler
ve oksijen var. Ancak biz suyun oksijenini, suyun içerisine verdiğimiz
kimyasallarla, toksik maddelerle bozarsak; o zaman suyun içerisinde istediğimiz
kadar bakteri olsa bile oksijen gitmişsse bakteri çalışmaz. Bakterileri
öldürdüysek, istediğimiz kadar oksijen olsun kendi kendine temizleme işlemi
gerçekleşmez' dedi.
'BUZULLAR TATLI SU STOKLARIDIR'
Elipek,
su kıtlığının nedenlerini açıklarken; 'Bunlardan birincisi, nüfus başına düşen
su miktarının az olmasıdır. İkincisi ise kullanılabilecek kalitede suyun
olmamasıdır. Deniz suyu da sudur ama biz ondan yararlanamıyoruz. Dünya mavi
gezegen ve 4'te 3'ü sularla kaplıdır. Oysa dünya, canlılar için su zengini bir
gezegen değildir. Çünkü dünyadaki kaynakların yüzde 97'si, okyanus ve
denizlerde tuzlu su kaynağı olarak bulunuyor. Geriye kalan yüzde 3'lük kısım,
tatlı su kaynaklarıdır. Yüzde 3'ün yüzde 70'e yakını da buzullar içerisinde
donmuş halde bulunuyor. Aslında dünyanın tatlı su stokları buzullardadır.
Buzulun erimesi, tatlı suların deniz suyuna karışması anlamına geliyor. Bu da
istemediğimiz bir durumdur. Çünkü denizlerin içerisinde aynı zamanda bir akıntı
sistemi var. Bu sistem sayesinde Hint Okyanusu'nun, Pasifik Okyanusu'nun sıcak
olan suları yukarılara doğru giderken baharı getiriyor. Ama buzulların
erimesiyle beraber tatlı su kaynakları okyanuslara karıştığında bu akıntı
sisteminin işleyişini bozuyor. Bu da iklimlerin yavaş gelmesine yol açıyor.
Yani hepsi birbiriyle ilişkilidir. Bilim insanlarının oluşturduğu grafiğe göre,
dünyanın bazı buzul çağları var. Bu çağlara göre, bizim aslında şu anda
soğumaya başlamamız gerekiyor. Biz ise tam tersine ısınıyoruz. Isındığımız
sürece buzullar eriyor, deniz seviyeleri yükseliyor, kıta içindeki su
kaynakları etkileniyor' sözlerine yer verdi.
SUYUN KORUNMASI İÇİN ÖNERİLER
Suyun
korunabilmesi için 3 ayrı yöntem olduğunu belirten Elipek; 'Birincisi; suyu
kirletmemektir. Ama artık geri dönüşü olmayacak şekilde kirletmişiz. İkincisi;
kirlenmiş suyu arıtmaktır. Bu ise çok pahalıdır. Üçüncüsü de suyumuzu dikkatli
kullanmaktır. Hepimizin yapacağı şey budur. Evlere giren tatlı suyun üçte birini
sadece sifonlarda kullanıyoruz. Duş almadan önce su ısınırken akıttığımız su,
gerçekten ziyan sudur. Her banyoda bir kova bulundurduğunuzda kovanın içerisine
suyunuz ısınana kadar biriktirirseniz, büyük bir kovayı doldurduğunu
görüyorsunuz. Bu suyu temizlik yapmak, çiçek sulamak gibi işlemlerde
kullanabilirsiniz. Pet şişenin içerisindeki suyu içtikten sonra bir damla bile
kalsa çöpe atıyoruz. Aslında bunları geri dönüşüm için toplamamız çok
faydalıdır. Ama bunu yapmıyorsak bile en azından o suyu, şişenin içerisinde
bırakmayın. Çünkü kapağı kapattığınızda pet şişe bin senede parçalanırken; su
ancak o zaman açığa çıkacaktır. Herkes bunu yaptığında aslında büyük bir gölü
bir yılda kaybedebiliyoruz. Suyu ne kadar harcarsam o kadar öderim mantığıyla
değil, ne kadar az harcarsam o kadar çok suyum olur mantığıyla davranmalıyız'
dedi.
'ARABA VE HALI YIKAMAK SU ZİYANIDIR'
Elipek
özellikle arabaların ve evlerdeki halıların sık sık yıkanması su ziyanı
olduğunu vurgularken; 'Bulaşıkları yıkarken de birçok kişi, bulaşıkları ön
yıkamadan geçirdikten sonra makineye koyar. Hâlbuki bulaşık makinesi
deterjanlarının işleyiş mekanizması, lekeyi bulup ve üzerine etki edip
temizlemektir. Bulaşıkları ön yıkamadan sonra makineye attığınızda, aslında
sadece su harcamış oluyorsunuz. Çünkü deterjan temizleyecek bir şey bulamıyor. Sadece
büyük materyalleri bir peçete ile sıyırmak ve makineye dizmek, suyumuzu boşa
harcamamayı sağlar. Lütfen tencereleri dahi makinede yıkamaya özen gösterin.
Klozet rezervuarlarının içine 1 litrelik içi dolu pet şişe bırakılırsa, daha az
su ile rezervuar doluyor. Her sifonu çektiğinizde 4 litre değil, 3 litre su
gidiyor. Bu da bir kazançtır' ifadelerine yer verdi.
'1 LİTRE YAĞ 100 LİTRE SUYU KİRLETİYOR'
İnsanların
kuraklığa karşı bencillikten uzaklaşması gerektiğini belirten Elipek; 'Toplumsal
açıdan her birimizin çıkarlarını korumak adına davranmamız gerekiyor. Çatılara
gelen yağmur sularını biriktirelim gibi bir öneri de var. Yağmur ve kar suyunun
toprakla temas etmesi gerekir ki yeraltı suyu depolarımız da dolsun. Biz her
akan yağmur suyunu toplama durumunda da değiliz. Ama şehirlerde her yer beton
olduğunu için yağmur suları ziyan oluyor. Çünkü direkt kanalizasyona ve sistem
nereye akıyorsa oradan kaybolup gidiyor. Bu sistemi, büyük binaların bulunduğu
şehir merkezlerinde yapmak mümkündür. Ama her alanda yağmur suyunu toplayacağız
gibi bir durum da su yönetimi açısından çok doğru olmayabilir. Evde kullanılan
yağların lavaboya dökülmesi demek, 1 litre yağ 100 litre suyu bakteriler
tarafından bile parçalanamayacak şekilde kirletiyor. Lavabodan yağ dökülemez.
Bu gerçekten doğa katlidir' dedi.
'SU ZENGİNİ DEĞİLİZ'
Elipek,
su kıtlığına karşı kar yağışının önemine dikkat çekerken; 'Bizim kar yağmasına,
yer altındaki su depolarımızın dolmasına ihtiyacımız var ki kuraklığın
üstesinden gelebilelim. Su kaynaklarımızı bilinçli olarak tüketmeliyiz. Biz su
zengini bir ülke değiliz. Trakya toprakları çok verimli ve bunu sebebi sucul
bir atmosfere sahip olmasıdır. Ama Trakya'da bile kuraklığın etkileri görülmeye
başladı. Barajlardaki suyun çok düştüğünü, suyun içerisinde olması gereken
organizmaların kaçamadıkları için suyun dışında kaldıklarını görüyorum. Onlar
da suyun içerisindeki diğer organizmaların besinidir. Bu durum suyun
ekosisteminde de etkilidir. Kuraklık, bu ekosistemin dengesini de etkiliyor.
Sadece içme, kullanma alanında suya bakmıyoruz. Su, bizim için başlı başına bir
yaşam kaynağıdır. Her gölün ya da akarsuyun karakterinin bozulması, çevresel
etkilerden kaynaklanır' sözlerine yer verdi.
'TAŞKINLARI ORMANLARLA ENGELLERİZ'
Edirne'de
sağanak yağmur yağışı sonucu meydana gelen taşkınları da hatırlatan Elipek; 'Biz
bu dönemde kar yağmasını istiyoruz. Yağmurlar da bir nevi yüzeysel su
kaynakları için bir kaynaktır. Ama yağış olduğu zaman yağan sıvı materyal,
eğimden dolayı çukurda toplanma eğilimindedir. Edirne'de en çukur olan yerler,
Tunca ve Meriç nehirlerinin olduğu alanlardır. Bu bölgede toplandığı zaman da
taşıma kapasitesinin çok üzerine çıktığı için taşkınlar meydana geliyor. Oysa
bu dönemde yağmur değil de kar olsaydı, bu kar yavaş eridiği için yeraltı su
kaynaklarını dolduracaktı. Elbette yağışların bir etkisi var. Ama havzaları
çukur kaldığı için dolduruyor. Bunun dışında tutulacak bir yeri olmadığı için
taşkınlar meydana geliyor. Biz taşkınları ormanlarla engelleriz' diye konuştu.
Toplantı, soru cevap bölümü ile sona erdi.