'Faturayı krizi yaratanlar ödesin'
Edirne Emek ve Meslek Örgütleri Platformu, ülkede yaşanan son ekonomik gelişmeler hakkında açıklamalarda bulunarak, 'Faturayı işçiler, emekçiler değil, krizi yaratanlar ödesin' dedi.
Edirne
Emek ve Meslek Örgütleri Platformu; KESK, DİSK, TMMOB ve TTB Edirne Örgütleri,
son günlerde ülkede yaşanan ekonomik gelişmeler hakkında açıklamalarda bulundu.
Platform adına konuşan DİSK Trakya Bölge Temsilcisi Salim Şen, ekonomideki son
gelişmelere dair, 'Türkiye ekonomisi, tehlikeli bir "döviz krizi' ve
"borç krizi' ile karşı karşıyadır. Ancak döviz ve borç krizi olarak
başlayan kriz kısa sürede ekonominin diğer alanlarına enflasyon, durgunluk,
işsizlik ve yoksulluk olarak yansıyacaktır.
Büyük oranda dövizle borçlanmış şirketlerin iflas haberleri bir süredir
gelmeye başlamıştı. Sene başından itibaren ciddi oranda değersizleşen Türk
Lirasının son dönemde çok daha hızlı bir biçimde değer yitirmesi, bu borç
krizinin yayılmasını hızlandırmakta ve etkisini şiddetlendirmektedir.
Şirketlerin borçlarını ödeyememesi bankacılık sistemini de tehdit etmektedir.
Krizin ekonominin diğer alanlarında da bir domino etkisi yaratması tehlikesi
her geçen gün büyüyor. Bu krizi, sadece "dolar krizi' ve bununla bağlantılı
olarak "rahip krizi' olarak tanımlamak, krizin nedeni olarak dış
politikadaki bir krizi göstermek elbette ki oldukça yetersiz, yüzeysel ve
sorunun temellerini görmezden gelmeyi tercih eden bir yaklaşım olacaktır.
Yıllardır sinyallerini veren bir krizi,
"dış güçlerin komplosu' olarak açıklamak, çözüm aramak yerine iç
politikayı "idare etmeyi' gözeten ciddiyetsiz yaklaşımlardır. Türkiye'nin
bugünkü sorununun kaynağı, ülkeyi yönetenlerin yıllar önce yaptıkları
tercihlerdir. Türkiye, ABD başta olmak üzere emperyalist güçlerin dayattığı
sıcak ucuz dış kaynağa dayalı neoliberal kapitalizmin yarattığı kriz ile yüz
yüzedir. Türkiye'yi uluslararası mali sermayenin yağmasına açanlar, spekülatif
saldırılara açık hale getirenler, şimdi böylesi saldırıların da eşliğinde
topyekûn ülkenin kaybetmesine yol açıyor. Bu politikalara devam edilmesinin
ülkemize ciddi zararlar vereceği giderek daha açık hale gelmektedir. Mart-Mayıs
arası yabancı sermaye girişi 2017'nin aynı dönemine göre yüzde 66 oranında
azalmıştır. Dış finansmana bağımlı hale getirilen Türkiye ekonomisi devasa
miktardaki yabancı sermaye kaçışıyla, ilk olarak dövizin fırlaması/TL'nin
değersizleşmesi olarak karşımıza çıkan büyük bir sarsıntı yaşamaktadır' dedi.
'Krizi yüzde 1
yarattı'
Öte
yanda, 15 yıldır ısrarla sürdürülen akıldışı sermaye birikim modeliyle
küplerini dolduran, yelkenlerini şişiren bir azınlık bulunmaktadır ve krizin
bedelini ödemesi gerekenler de onlardır.
Krizi yüzde 1 yarattı bedelini yüzde 99'a ödetmek istiyorlar. Biz Edirne
Emek ve Meslek Örgütleri olarak krizin faturasının işçi sınıfına ve yüzde 99'a
kesilmemesi için, diğer tüm emek güçleriyle beraber mücadeleyi yükselteceğiz.
Bu mücadelemizin ana başlıkları ve hedefleri şunlardır:
1. En acil talep olarak, son 15 yılın en yüksek enflasyonu
karşısında eriyen ücretlerin acilen telafi edilmesini, başta asgari ücret olmak
üzere tüm ücretlerin artırılarak alım gücünün erimesinin önüne geçilmesini
istiyoruz. Krizle kemer sıkarak değil alım gücü korunarak ve artırılarak
mücadele edilebilir.
2. Toplu işten çıkarmaların yasaklanmasını istiyoruz. Krizin
yaratabileceği işsizlik riskine karşı kamu istihdamı artırılmalıdır.
3. Vergideki adaletsizliğe son verilmesini, çok kazanandan
çok vergi alınan, asıl olarak karın/rantın/faizin vergilendirilmesine dayanan
bir vergi sistemi kurulmasını istiyoruz. Türkiye'nin en büyük şirketlerinin, en
zengin ailelerinin, partili/yandaş patronların vergi borçlarını büyük oranda
sıfırlayan kararların derhal iptal edilmesini istiyoruz.
4. Devlet idaresindeki akıl dışı harcamaların ve
savurganlığın son bulmasını istiyoruz.
5. Ülke kaynaklarının betona gömülmesine hayır diyoruz.
Başta Kanal İstanbul olmak üzere ciddi kaynak israfına ve borçlanmaya yol
açacak faydasız yatırımların durdurulmasını istiyoruz.
6. Yargı bağımsızlığı ve işleyen bir hukuk devleti ekonomik
krizi tek başına çözmese de çok önemli bir role sahiptir. Otoriter rejim
ekonomik krizi derinleştiren bir rol oynuyor. Demokrasi ve hukuk devleti
yolunda ciddi adımlar atılmalıdır.
Son söz olarak bir kez daha ifade etmek
isteriz ki; Türkiye borçlu bir ülkedir ama bu borç işçi sınıfının borcu
değildir. Aksine işçi sınıfı alacaklıdır. Bir borç krizi olarak karşımıza çıkan
ekonomik krizin, işsizlik ve yoksullaşma olarak işçi sınıfına fatura edilmesine
izin vermeyeceğiz! Borç yüzde 1'in borcudur. Yüzde 99 bunu neden ödesin?'