Oturduğumuz eve çıkan yokuş cam gibiydi resmen. Dizleri hafif kırarak ve
ellerimi açarak aşağıya kadar süzüldüğümü hala gülerek hatırlıyorum. Duran
araçlar bile yerinden kendiliğinden kayıp bir yerlere çarpıyordu. O seneyi
hatırlayanlarınız vardır muhakkak aranızda. Ben, çarşının merkezinde
ayakkabılarının üzerine çorap giyip yürüyen çok insan gördüm. Bizim Türk aklı
muhteşem işlere yarıyor, gerçekten ayakkabısında çorap olanlar hiç düşmüyordu.
Ne garip değil mi? Hayat felç olmuştu o gün. Akşamüstü haberlerde 170 kişinin
düşerek el ve ayak bilekleri ağırlıkta olmak üzere kırık vakasıyla hastanelik
olduğunu öğrenince üzülmüştük tabii. Ben o gün işin eğlenenler tarafındaydım.
Belki şans belki de şanssızlık. Edirne’de bir buz pisti olsaydı belki de
dünyaca ünlü bir sporcu olacaktım. O yokuştan artistik inişime takriben böyle
düşünüyorum. Neyse, bu olayı anlatmamın asıl sebebi kar yağışının ardından
sosyal medyada gördüğüm bir paylaşım diyebiliriz. Bir işçi servisi yolda kalmış
ve çalışanlar canlı yayınla onu paylaşıyorlardı. Edirne’mizdeki bir fabrikanın
servisi dik bir bayırı çıkmaya çalışırken yan yatmıştı neredeyse. Yani
konuşmalarda öyle geçiyordu. Bana yan yatmış gibi gelmedi fakat aracın o yolda
tutuş sağlayamadığı ve o yokuşu çıkamadığı apaçık ortadaydı. İşçilerden
bazılarının sitemlerini duyduğum için kaleme almak istedim. Herkes kendine göre
haklı olabilir fakat içerisinde can taşıyan araç şoförleri daha dikkatli olmak
zorundalar. Bu olayda neyse ki bir hasar yok zaten çok büyütülecek bir durumda
yok ama o buzlu yollarda yola çıkmak yerine işyeri de çalışanlarının
hayatlarını riske atmamak için en azından bir günlük izin verebilirdi.
Görevliler muhakkak tuzlama çalışmalarını yapmışlardır fakat her bölgeye anında
yetişiyorlar mı orasını bilmiyorum. Ben paylaşılan videodaki o yolun tuzlanmış
olacağına ihtimal vermiyorum. Edirne’de Kavgaz Bayırı, Yıldırım mahallesindeki
Sarıbayır, Kıyık yokuşu ve Buçuktepe
yokuşu gerçek anlamda tehlike oluşturacak noktalar. Umuyorum ki vatandaşlarımız
bu soğuk ve buzlu günleri kazasız belasız atlatmışlardır. Aynı sertlikteki hava
Avrupa’da da hemen hemen Edirne gibi etkiler bıraktı. Yazıyı kaleme aldığım
günün sabah –6 derece, bir önceki gün -5 dereceydi. Zaten ilk burada başladı ve
bir gün sonrası Türkiye’ye ulaştı.
Kar kıştan
bahsetmişken bir iki naçizane tavsiye vermek istiyorum. Böyle soğuk havalarda
yediklerinize ve içtiklerinize dikkat ederseniz soğuğu daha az
hissedebilirsiniz. Tarçın, karanfil, kuzu eti, rezene tohumu çayı, tavuk suyu
çorba, zencefil, ıhlamur, acı biber (özellikle bizim Karaağaç biberini tavsiye
ederim), şarap, pekmez ve salep gibi besin tüketimi vücudunuzu ısıtacak ve sizi
soğuğa karşı koruyacaktır. Ben uydurmadım bunları, uzmanları dinledim ve
sizinle paylaşıyorum. Bunları vücuda aldığınız an ısınmaya başlayacaksınız emin
olunuz.
Sizlere
düşmeden, bir yerlerinizi kırmadan sevdiklerinizle güzel dakikalar geçirmenizi
temenni ediyorum.
Neredeyse
yazmayı unutuyordum; sokakta yaşayan dostlarımızı lütfen aç bırakmayın. Böyle
soğuk havalarda daha sıklıkta yemek yemeleri ve su içmeleri gerekiyor. Onlar da
can, bizden bir parçalar. Bir kap yemek, bir tas su senin benim için nedir ki?
Ama onlar için çok önemli. Onların adına size sonsuz şükran ve teşekkürlerimi
sunuyorum.
Haftaya
görüşmek üzere.