Birçok iş yeri bu sebeple iflas etti,
çalışanları işsiz kaldı. En çok iş yapan, ölmeyen meslek tabirini kullandığımız
meslekler bile kan ağlıyor fakat insanlar yine de sabırlı bir şekilde
dünyamızın eski haline döneceği günleri bekliyor. Gidip bir yerlerde yürüyüş,
sokak gösterisi ya da miting yapmıyor, yapma çabasına girmiyor. Demek ki bu
küresel durumun herkes farkında ve durumu kabullenmiş olarak hayatına devam
ediyor. Birde durumu umursamayıp yasakları delenler var; onlara da saygı
duyuyorum. Herkes istediği şekilde davranabilir, bizlerin söz söyleme hakkı yok
fakat sosyal medyada geçen hafta sonu o kadar çok paylaşım gördüm ki; yapılan
iş sanki çok büyük gurur verici bir şeymiş gibi insanlar deldikleri yasağı
paylaşma gereği duymuşlar. Açık havada bir pazar günü mangal yapmak,
arkadaşlarla bir şeyler yudumlayıp sohbet etmek güzeldir. O konuda hem fikiriz
ama devlet yasak koymuşsa ve sen de bu yasağı delmişsen en azından kendini
belli etme bari. Paran varsa, cezayı öderim ve bu da bana zevk verir dersen
orası ayrı. Bu anlattıklarım için tavrımızda bir sorun yok, sonuçta ucu bana
dokunmuyor fakat gelelim yasakları delip, emniyet ekiplerince yakalanmış ve
ceza ödemek zorunda kalan şahısların bazılarına. Geçenlerde Bursa’da iki üç
genç sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen sokağa çıkmış ve emniyet kuvvetlerince
haklarında işlem yapılmıştı. Bu durumu kayıt altına alan basın mensupları da bu
gençlerin saldırısına uğramış ve kameraman bir arkadaşımızın burnu kırılmıştı.
Burnunun kırılma nedeni işini yapıyor olması. Ne garip değil mi? Mesela siz
pazarda domates satıyorsunuz ve birisi geliyor neden domates satıyorsun deyip
burnunu kırıyor ya da fabrikada dokuma tezgahının başındasın, birisi geliyor
neden dokuma işi yapıyorsun kardeşim deyip burnunu kırıyor. Edep ya hu!
Milletin dükkanları kapalı, iş güç yok; esnaf kan ağlıyor ama yine de evinde
oturuyor. Sen ise artistlik yapmak için dışarı çıkıp senin bu hatanı çeken
basın mensubunun burnunu kırıyorsun. O arkadaş zevk için gecenin o saatinde
gelip haber peşinde koşmuyor. Evine götürmesi gereken bir parça ekmeğin peşinde
oradan oraya koşturup duruyor. Kendisine geçmiş olsun diyorum.
Gelelim
ikinci gördüğüm vakaya; Aksaray’da yaşanan bu olayda bir genç çift yasağa
uymayıp sokakta güvenlik güçleri tarafından durduruluyor ve haklarında cezai
işlem uygulanıyor. Bu durumu çeken basın mensuplarına tehditler, küfürler aman
ya rabbi! Sanki en sevdiği kişinin
canını yakmış da onun intikamını almaya çalışıyor gibi.
Üçüncü
vaka; Bursa’da üç kişi sokağa çıkma yasağını deldiği için durduruluyor. Yine
tehditler ve küfürler havada uçuşuyor. Sonra bakıyoruz ki bu durdurulan
şahısların aracından uyuşturucu çıkıyor ve diyor ki “Yasaklar çiğnenmek için
vardır.” Tamam kardeşim çiğne, bize ne! Çiğne de orada işini yapan adamın
anasının, karısının suçu ne? Niye küfür ediyorsun? Çalışmak suç mu?
Dördüncü
vaka; Kahramanmaraş’ta bir genç kadın maske takmadığı için polislerle
tartışıyor. Tehdit ediyor, hakaretler yağdırıyor. Veeee yine basın görevlisi
arkadaşımız nasibini alıyor.
Beşinci
vaka, altıncı, yedinci, sekizinci diye uzayıp gidiyor. Hepsini burada yazma ya
da yorumlama şansım yok ama özet olarak söylemek istediğim bir iki kelam var.
İşin yapan insanlara saygı duyun, herkes bir parça ekmek peşinde. Hiç kimse
sırf zevk alıyor diye bir işi yapmaz, yapamaz çünkü dünyadaki düzen bunun
üzerine kurulmuş. İş ve aş birbirinin eşidir. İş olmazsa evde mama da olmaz,
bebekler ağlar. Saygısızlığın lüzumu yok, bu burun meselesindeki görüntüleri
gördüm. Polis amiri gelince kuzuya döndüler, az önce gözü dönmüş şekilde
saldıranlar şimdi süt dökmüş kedi. Ne oldu? Hani hava yapıyordun 5 dakika
öncesine kadar. Yürüyün gidin, başka yerde oynayın Allah aşkına!