Güzel Edirne’mizin bir zamanlar “Küçük Paris” olan Karaağaç’ında İtalyan bir
aileden bahsetmiştim.
Yani daha doğrusu benim bu aileden hiç haberim yoktu.
Yerel tarihe pek meraklı bir insan olduğum söylenemez.
Günümüzün modern insanı olarak, tabi ki de zamanımı sosyal medyada dolaşan
çerezlik bilgilerle harcamak varken, tutup da anneannemin anlattığı İtalyan
Kilisesi’nin peşine düşecek değildim.
Zaten anneannem anlattığında önce bir şaşırdım, sonra da unuttum gitti.
Günlük hayatın koşuşturmacasında atladığımız, bir daha dönüp bakarak tadını
çıkarmayı unuttuğumuz birçok ayrıntı gibi...
Benim günlük rutinimde o kadar çok bilgi akışı var ki (hem mesleğim hem de
internet bağımlılığım var olsun) çoğu zaman kendimi “Bir şey kaçırırsa ölecek”
hastalığına yakalanmış gibi hissediyorum.
Telefonumda bir sürü son dakika haber uygulaması var.
Sosyal medya mecralarının akış sayfasını her fırsatta yenileyerek hiçbir şey
kaçırmıyorum(!)
Nihayetinde zihnimi oradan oraya, konudan konuya atlarken buluyorum.
Neyse yazarınız kişisel problemleriyle sizi daha fazla darlamadan gelelim
Karaağaç’ın İtalyan Sanzoni Ailesi’ne…
Sanzoni Ailesi ile ilk tanışmam yine hiçbir şey kaçırmama içgüdüsüyle
telefonuma indirdiğim ve üye olduğum basılı tüm dergileri “online” olarak sunan
bir platformda oldu.
Dergiler arasında gezinirken “Paros” dergisine denk geldiğimde klasik tavrımla
hızlıca göz atıp başka bir dergiye atlamak üzereyken gözüme ilişen Karaağaç
yazısıyla duraksadım.
Dimitri Daravanoğlu, Rum, Ermeni ve İtalyan kökenleri olan
ailesinin hikayesinde bu kez ailesinin İtalyan tarafını anlatıyordu.
Hikaye, 1843 yılında Palermo’da doğan Giovanni Marco Sanzoni ile başlıyor.
Giovanni Marco, 1870’li yıllarda Karaağaç’a göç ediyor.
Daravanoğlu, göçün nedeninin büyük ihtimalle Karaağaç Tren İstasyonu olduğunu
aktarıyor.
Giovanni Marco, Karaağaç’ta Anna Catharina Zundo isimli İtalyan bir kadınla
evleniyor ve çocukları oluyor.
Hayatta kalan çocuklarından en büyük Liborio ise meşhur Karaağaç’ın İtalyan
Bakkalı oluyor.
Daravanoğlu, ailede anlatılan hikayeler doğrultusunda Liborio’nun da Karaağaç
Tren İstasyonu’nda çalıştığını ardından bakkal dükkanı açtığını söylüyor.
Liborio’nun belki de emeklilik planının bakkal dükkanı açmak olabileceğinden
bahseden Daravanoğlu, hikayeyi burada bitirmiyor tabi ki.
Liborio’nun 1919 yılında Aspasia ile evlendiğini ve beş çocukları olduğunu
aktaran Daravanoğlu, beş kardeşten üçünün (Luisa, Mariette ve Vincenzo)
Karaağaç’ta binası günümüze ulaşmayan İtalyan Katolik Okulu’nda eğitim
gördüğünden bahsediyor.
Sanzoni ailesinin hikayesini hem Paros Dergisi’ndeki yazı dizisinde hem de
online aile müzesi “2mi3museum”da anlatan Daravanoğlu’nun dergideki yazısında
sürpriz bir isim daha var.
Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Edirne yerel basının nevi şahsına münhasır
isimlerinden Beyazıt (Sansı) Hoca.
Beyazıt Hoca bir Karaağaçlı olarak bir zaman önce köşe yazısında İtalyan Bakkal
Liborio’dan bahsetmiş.
Daravanoğlu’nun alıntıladığı hocanın yazısından bakkalın Karaağaçlılar arasında
“Liborya’nın dükkanı” olarak anıldığını ve Karaağaç’ta yaşayan başka bir
İtalyan aile daha olduğunu öğreniyoruz.
Kısa yerimizde hikayeyi bağlamamız gerekirse sevgili okur, Sanzoni ailesi bir
müddet daha Karaağaç’ta yaşadıktan sonra evlilik yoluyla başka şehirlere
yerleşiyor ve en sonunda da Liborio Sanzoni'nin ölümüyle, tüm aile üyeleri
Karaağaç'tan gidiyor.
Daravanoğlu, ailenin Karaağaç’taki arkadaşlarıyla ilişkilerini koruduklarını ve
düzenli olarak ziyaret ettiklerini söylüyor.
Burada aktarabildiğim kadarıyla Karaağaç’ın İtalyan ailelerinden Sanzoni
Ailesi’nin hikayesi kabaca bu, sevgili okur.
Daha fazlası için Daravanoğlu’nun online müzesini tavsiye ederim.
Orada hem daha fazla ayrıntı hem de bolca fotoğraf var.
Ama onun dışında başka bir öneride bulunacağım sevgili okur.
Şu aile büyüklerimiz hazır hayattayken aile albümlerini ortaya döküp, kişisel
tarihimizde bir yolculuğa çıksak?
Öyle yüzyıllar öncesine gitmeye gerek yok anne, baba, amca, hala, teyze, dayı
onların gençlik hikayeleri bile yeter. Belki online müze kuramayız ama sosyal
medya paylaşımlarıyla ufak da olsa not düşebiliriz geleceğe.
Hem önümüzdeki kış çetin geçecek gibi duruyor, sevgili okur.
Aile ile bir araya geldiğimiz, bol hikayeli bir kış; o bizi sıkıntılı hislerle
eve tıkan karantinaların ardından hepimize iyi gelmez mi? Ne dersiniz?