Vergi levhası olup serbest
çalışanlar iki ay boyunca 600 Avro maddi yardım aldılar. İşletmelere faizsiz
kredi kullanma şansı ve borçlarını dondurma, vergilerini askıya alma gibi
yardımlar yapıldı. İşçilerin bazılarına çalıştıkları şirketler peşinen ödeme
yapıp devlet yardımını işçilerine bekletmeden direkt olarak kendileri verdiler.
Maaşların yüzde seksenini devlet ödedi; ödedi ödemesine de aradan 4 ay geçip
parasını bu ayın 15’inde alanlar oldu. Yani ulaşan yardım rahmetli Kemal
Sunal’ın bir filmindeki gibi çok vakitsiz geldi. Filmde başroldeki kahramana
büyük ikramiye çıkıyordu fakat kendisinin çok az bir ömrü olduğu için parasını
umumi helaya yatırıyordu. Niye bu alana yatırım yaptınız diye soru
sorduklarında verdiği cevabı buraya yazmama gerek yok, filmi izleyenler
hatırlar. Buradaki olayda üç aşağı beş yukarı aynı sayılır. İnsanlar aylarca
para beklerken iki uyanık vekil yasadaki bir boşluktan faydalanıp 600 Avroyu
cebe indiriyor. Aslında kanunen bir sıkıntı yok çünkü vergi levhaları yani
başka meslekleri de olduğu için 600 Avroluk yardımı alma hakları var fakat bu vekiller
devletten 200 bin Avronun üzerinde milletvekili maaşı da alıyorlar. İnsanda
biraz utanma olur değil mi? Böyle düşünüyoruz yalan mı? Demek ki utanmıyorlar.
Çoluğu çocuğu olup evinde ekmeği olmayan insanlar dört gözle gelecek yardımı
beklerken sen git garibanın 600 Avrosuna göz dik. Edep ya hu!
Buradan
nereye geleceğim biliyor musunuz? Etik siyaset yapmayı ve düzgün insan olmayı
kendine ilke haline getirmemiş insanlar var olduğu sürece ve bizim başımızda
siyaset yaptıkları müddetçe dünya olarak hiçbir yere varamayacağız. Yukarıdaki
örnek İtalya’dan, aynısı belki Fransa’da, Almanya’da ya da Türkiye’de de oldu
ya da olacak. İnsanın olduğu her yerde bu tip sorunlar olmaya devam edecek ta
ki bizler siyasetçilerin samimiyetini gerçekten çözüp onlara buna göre oy
verene kadar. Genel başkanların şak diye tepeden inme gösterdikleri adayların
yerine ya da körü körüne partiye oy vermektense; doğru, dürüst ve çalışkan
olduğuna inandığımız adayları meclise yollayabilmeliyiz yoksa sen aç yatarken
meclise yolladığın vekil örnekteki gibi senin hakkını da yiyor olabilir. Eğer
durumdan memnunsan sıkıntı yok, böyle devam edebilirsin ama bunun hiçbir ahlaki
ve etik yanı olmaz.
Millet aç
yatarken üç beş kuruşa tenezzül edenler bizden değildir, onları kendi hallerine
bırakıyor ve biraz kış ile ilgili konuşmak istiyorum. Geçen haftalarda
bahsetmiştim yine üzerinde durmak istiyorum. Vaka sayılarındaki artış beni
biraz düşündürüyor. Bu hastalığın komplo teorisi kısmını atlayarak bunları
söylüyorum. Bana öyle geliyor ki Kasım /Aralık’tan Mart ayının sonlarına kadar
bizi yine evlere kapatacaklar, demedi demeyin. Neden mi böyle diyorum? Sadece
bir öngörü diyelim çünkü gidişat onu gösteriyor. Bir bakıma ekonomik savaş
içerisinde olduğumuzda kesin, ondan şüpheniz olmasın. Eğer dediğim tarihlerde
yine karantina başlar ise bu sefer durum çok ağır olur gibi geliyor. Özellikle
ekonomik yönden bir felakete yol açar. Düşünün iki ay evde kalıp dört ay
alacağını alamamışsın, şimdi aynısı kış üstü başına gelirse ne yaparsın?
Tedbiri elden bırakmamakta fayda var. Kasım, Aralık, Ocak, Şubat, Mart koskoca
beş ay. Olur mu böyle bir şey? Neden olmasın ki? Daha önce kim ihtimal
veriyordu 2 ay evlere kapatılacağımıza? Hiç kimse değil mi? Bu sebeple yatıp
kalkıp dua ediyorum, umarım iç sesim beni yanıltıyordur yoksa bu işin sonu bir
fiil dünya savaşına gider. Benden söylemesi...