Evet, bugün yaşadığımız şehirdeki mekanlardan duvarlarının içine sığmayıp taşan, gürleyip coşanlarından bahsetmek istiyorum. Okullar, kütüphaneler. Fiziki olarak kapladıkları her metrekareyi nasıl değerlendiriyorlar? Şehirdeki mekan kapma savaşları, işgaller, kurtuluşlar…Geçen gün burada Uğur Aka Gündüz’ün bir haberini okudum. Müftülük kullanımına verilen bir binanın boşaltılması, eh artık boşaldıysa başka bir “mekan” olarak kullanılabilmesi için çeşitli tartışmalar yaşanmış. Korkum şu ki mekanlara sahip olmak isteği “benim o” diyen mülkiyet dönemindeki iki yaş çocuğu ilkelliğinde olabiliyor bazen. Herkes kendi hizmet gurubunda işleri daha ferah feza halledebilecek bir alana sahip olmak ister bu gayet normal. Ama devlet dairelerinin bu bina kapışma hadisesine yakından bakmak lazım biraz. Senelerdir gitmekte olduğum il kütüphanesinin depreme dayanıklı olmadığı, dolayısıyla yıkılıp yeniden yapılması gündemdeydi iki yıldır. Ama kütüphane yıkılıp yeniden yapılana kadar içindeki binlerce kitabın taşınıp, hizmet vereceği büyük bir bina bir türlü bulunamadı. Çalışma salonu tıklım tıklım dolu öğrencilerle, çocuk kısmı her gün sınıflarca öğrenciye okuma saati için hizmet vererek faal durumda. Özellikle dar gelir durumunda olan öğrenciler hem bilgisayar hem de süreli yayın hizmetinden faydalanıyor. Şimdi böylesi bir kuruma bina bulamamak ama bazı kurumların koloniler şeklinde yayılması nasıl bir “benim o” ilkelliğidir? Hepimiz aynı gemide değil miyiz? Nuh’un gemisi mi bu sadece belli türlerin binebildiği? Bazı kurumlara girdiğinizde koca binanın içinde kullanılmayan bir sürü alan olduğunu, bazısının ise yapması gereken işleri bile alan yetersizliğinden yapamadığını görüyoruz. Köylerde pek çok kapatılmış okul binası var. Mekanlar inşa edip terk ediyoruz. Oğlumun gittiği okuldaki öğrencilerin sayısı binin üstünde, çocuklar tuvalette sıra kendilerine gelene kadar ders zili çalıyor. Başka bir okul binasının yarısı boş, hangi odayı nasıl işgal edebiliriz diye dertleniyor müdürü. Çünkü bakış açısı “birimiz hepimiz için” değil “birimiz bazılarımız için”. Biz önce kaptık he hehe. Bak nasıl da aldık, avucunuzu yalayın. Ben baktığım yerden böyle görüyorum, kimse kusura bakmasın. Benim evimde sadece misafir geldiğinde kullanılan bir salon yok. Evin her yeri maksimum fayda elde edebileceğim şekilde kullanılıyor. Memleketimdeki alanların da “mekan işgal etme” anlayışından uzaklaşıp, gençlere, çocuklara, yaşlılara hepimize “en iyisini verebilecek” şekilde “doldurulmasını” istiyorum. Hatta sınırlarının, duvarlarının çok ötesine ulaşan bu hizmetlerin binadan çok fazlası olduğunun unutulmamasını istiyorum. Gemimizin en güçlü fırtınalara dayanabilecek şekilde herkesi güvenli bir kıyıya taşımasını istiyorum, güzide kaptanlara selam sarkıtıyorum…